HİPNOTİK DÖNGÜLER VE ÖZGÜR ZİHİNLER
Beynimiz bizim zihnimizde düşündüğümüz, hissettiğimiz ve inandığımız şeylerin oluşumunu sağlayacak kimya ve fiziği üretmekle sorumlu bir organ ve hizmetkârdır. Eğer bu gerçeği böyle kullanmazsak ne yapacağını bilmeyen bir efendiye dönüşür.
İnsan dediğimiz varlık; bir sistemler bütünüdür. Beden ayrı, ruh ayrı, beyin ayrı, zihin ayrı, duygu ayrı, bilinç ayrı, bilinçaltı ayrı…
Bağımsızlıklarını ilan etmiş özerk cumhuriyetler gibi.
Bir taraf bir şey derken, diğer taraf tam tersi şeyi yapmak istiyor. Bu çatışmaların arasında kalmak insanı zayıflatıyor, üzüyor, yoruyor. Bunlar çok belirgin hâle gelip, kişisel limitlerin kırmızı çizgilerini aşmaya başladığında fiziksel, duygusal veya zihinsel sorunlar baş göstermeye başlıyor.
Ne yapmamız gerekir peki? Bu kargaşanın içinde insan neler yapabilir ki? Hele bir de barıştayken hazırlık yapmamış bir komutan, savaşın içinde nasıl çıkabilir muammanın içerisinden?..
Bu yüzden daha savaş kızışmadan, sistemler birbirine düşmeden, birbirini sabote etmeye başlamadan, sistemler arası senkronizasyonu kurmamız gerekir. Bunun için;
Önce dilimizi, sonra zihnimizi organize ederek duygularımızı kontrol altına almaya başlarız. Çünkü insanın en çok telkin aldığı kişi yine kendisidir. Kendi kendimize söylediğimiz sözler ya da başkasına söylerken kullandığımız sözler, zamanla bizim kendi malımız, sahip çıkmamız gereken fikirlerimiz hâline dönüşüyorlar. Bunların oluşturduğu duygu ve inanç yumakları eylemlerimizi şekillendirirken, girilen döngü içinden çıkılmaz bir sarmala dönüşüyor.
En basitinden bir örnek sigara olsun. Bir şekilde başlanan sigara alışkanlığı zamanla onu her çektiğinde rahatladığına dair bir düşünceye dönüşüyor. Arkadaş ortamında “yak bir cigara” muhabbetleri dönüyor, laf aralarında sigara kardeşliği birliği kuruluyor. Çok sohbetin kurtarıcı rolü sigaraya yüklenirken, “ben sigarayı seviyorum” cümlesi bir ömür sahiplenilecek vefa hâline dönüşebiliyor. Gün gelip sigarayı bırakması gerektiğine dair bilinçli sözler bile bırakmasına artık engel hâldedir. Çünkü şahıs, kişiliğiyle özdeşleştirecek kadar bir eşyayı kendine bağlamıştır. Bu raddeden sonra ne bilim ne doktor ne ölüm, o kişiyi sigaradan kopartmaya gücü yetmeyecektir. Çünkü konu inançlar ve kutsallar bölümüne geçmiştir. Oysa şu an bilinciniz bunun ne kadar zararlı olduğunun tam olarak farkında.
Akıl, doğru olanı seçmek için insanda olan bir yetenek. Peki, neden doğru olanın ne olduğunu bildiği hâlde insan doğru olanı tercih edemez? Çünkü parçalar arası senkronizasyon bozukluğu içeride güç savaşlarına dönmüştür de ondan.
Bu savaştan kurtulmak ve zengin bir yaşama sahip olmak için iç çatışmalardan kurtularak düşüncelerimiz, duygularımız, konuşmalarımız ve davranışlarımız arasında bir birlik senkron oluşturmamız gerekmektedir.
Bilincin onayladığını bilinçaltı da sevgiyle kabul ederse bu gücün önünde hiç kimse duramaz. Bilinçaltının hazinelerinden bilinçli bir şekilde faydalanabilirsek, sonsuz olasılıklarla kendimizi ve evreni keşfedebiliriz.
Bu birliğin gücünü bir arada tutmak için sağlam köşe taşlarımız, kırmızı çizgilerimiz, sonsuz hedeflerimiz, geçerli prensiplerimiz olmalıdır. Öz disiplinimizin rehberliğinde hayatı canlı ve dolu yaşarken nerede duracağımızı bildiğimiz kadar, hiçbir şekilde de durdurulamayacağımıza dair prensiplerimiz, bizi hayallerimize taşıyacak kanatlarımızdır. Prensiplerin sadece sınırlardan müteşekkil olduğu algısı yanlıştır. Sınırsızlığımızı ve özgürlüğümüzü temin etmekle görevli prensipler de edinmeliyiz. Prensipler; zihnimizin sınırsızlığında görevli sınır bekçileri gibidir, ne görev verirseniz onu yapmakla sorumludur.
İçsel bütünlüğümüzü bozacak düşünceler, çukurlar ve bağlantılardan kendimizi esirgemesini de bilmeliyiz. Kişiler, olaylar ve düşünceler geçici olabilir. Asıl olan yola devam etmektir; maceranın, keşfin peşinde kişisel hikâyeni oluşturabilmektir. Bu yüzden yukarıdan aşağıya akan bir suyu izle ve onun gibi ol. Takılma… Ne zorluk olsa da ne engel çıksa da hedefine giden yolda bulanık da deseler, ses yapıyor da deseler durma. Hazinelerini o bulanıklıklarında gizlerken, çıkardığın seslerle kimlere ne melodiler bahşettiğini fark et. Hedefine varmanın, deniz olmanın hayaliyle su gibi yoluna devam et.
Neticede o muhteşem hikâyeni kendin yazarken kullanacağın kelimeler, bu yazıyı okunur hâle getiren şeylerdir. Sözün enerjisini hor görme. Kelimelerin kitabı oluşturduğu yerde, kaderi kelimelerin yazdığının farkındalığında olmaya devam etmeliyiz. Tam yerine denk gelen kelimeler, sade bir dinginlik yazarken, an olur kocaman bir heyecana döner. An gelir evren kadar geniş bir anlama, an gelir güneş kadar büyük bir ışığa döner. Kelimelerin gücünü, oluşturduğu anlamlarda bulabilirsin.
Zihnimizin sınırsızlığı kelimelerin anlamlarında mevcuttur. Hayal edebildiğimiz kadar sınırsızken, anlamlarını bildiğimiz kelimeler kadar hayal edebiliriz. Dilimizin zenginliği, zihnimizin zenginliğidir. Sınırsız zihnimiz hisleriyle yakaladığı her anlamı kelimelerle ancak kodlayıp yerine koyabilecektir.
Sonsuz kelimeler, hadsiz hayaller ve büyük anlamlar; sınırsız zihinler oluşturmaktadır. Kelimeleri tek bir manaya hapsederseniz, hayallerinize ket vurur kanatlarını keserseniz, olayın kendisinde ya da kişinin şahsında düşüncenizi saplarsanız, zihninizi sınırlar ve kendi zindanınızda yaşamaya başlarsınız.
Özgür bir zihne sahip olmanın temel şartı, kabullenilmiş inançlara sahip olmak değil; seçilmiş inanç ve duygulara sahip olmaktır. Çocukluğumuzdan beridir edindiğimiz inanç kalıplarının kendi seçtiğimizden çok daha fazlası, büyüklerimizin eğitimcilerimizin bizlere yükledikleri, kopyalayıp yapıştırdıkları yaşamsal inanç kalıplarıdır. Bu inançları eğer sen seçip kendin almadıysan, başkalarının kopyasından başka bir şey olmazsın.
Oysa olaylar ve “şey”ler hakkında sahip olduğumuz her inancı kendimiz seçerek edindiğimizde özgür bir zihne sahip olabiliriz.
Bunun için hiçbir zaman geç kalmış sayılmayız. Hemen şimdi sırasıyla yaşamsal inançlarımızı gözden geçirmeye başlayabilir, işimize yaramayan, bizi güçsüz ya da kötü kılan inanç kalıplarımızı, yeni ve işimize yarayacak kalıplarla değiştirebiliriz. Bunun için muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda ve eşsiz ruhunda mevcuttur.
Başlayacağın yer, seni en güçsüz, zayıf yapan duyguları oluşturan inanç kalıpları olsun.
Bir düşün…
Seni en çok güçsüzleştiren duygunu eline al ve ona sorular sormaya başla:
a-) Böyle kalmak beni nereye götürür?
b-) Bu kalıbın yerine başka hangi seçenekler var?
c-) Bu seçeneklerden hangisi beni daha özgür ve zengin zihinli biri yapar?
Unutmayın! Her sorun, aslında soru talebidir. Sorular çok zaman cevaplardan daha kıymetlidir.
Yapılan taramadan sonra, doğru olduğuna kanaat edilen seçenekleri zihninizde simüle edip, yaşadığınızda neler olabileceğini ve neler hissedeceğinizi zihninizde canlandırın. Sizi daha çok özgürleştiren ve yeteneklerinizi ortaya çıkartan seçenek hangisiyse onunla ilgili yeni inançlarınızı edinerek hayatınıza devam etmelisiniz.
Bu sorulara vereceğimiz evrensel (evrensel bir cevabı oluşturmanın en kısa yolu, sen olarak değil, rol model seçilecek konuya uzman birinin bakış açısıyla -oymuş gibi- olaylara cevap vermeye çalışmaktır) doğru cevaplarla, ortaya koyacağımız kararlılık ve iradeyle değişimimizi uygulamalı tekrarlarla gerçekleştirmeliyiz. Zor belki ama zor olan her şeyin sonucu güzeldir. Sınırsız bir zihne sahip olmak için bizi zincirleyen duygu ve düşünce kalıplarından kurtulmamız gerekir.
Zihinsel yeteneklerimiz de aynı kas yeteneklerimiz gibi çalışırlar. Yaptıkça, uyguladıkça gelişmeye devam ederler. Yeni inançlar edinmenin de çok pratik alıştırmaları, çalışmaları vardır. İnanç edinmede eğlenceli ve etkili bir çalışma olarak “yüksek inanç edinimi” çalışması uygulamaları yapılabilir. Bu antrenman modelleri yaptıkça gelişecek ve istediğiniz zaman ihtiyacınız olan inanç model/kalıplarını edinmenizi ve yerine yerleştirmenizi sağlayacaktır.
Zihnimizde asılı kalmış, takılı kalmış olaylar, kişiler ya da hatıralar aslında olmaması gereken yerde olduğu için zihnin özgürleşmesine engel olmaktadır. Bu yüzden yükselmeye çalışan balondaki fazlalıkları atmak gibi zihnimizi aşağı çeken, özgürlüğünü kısıtlayan her ne varsa bunlardan kurtulmamız da gerekmektedir.
İlginçtir ki zihnimiz gereksiz şeyleri içerideki evrene ait kara deliklere atmada çok mahirdir. Ama insanlar ısrarcı bir şekilde olumsuz hatıraları, olayları, kişileri zihnin başköşesinde öylece tutarken, onları kara deliğe gönderememektedir. Bunun için zihnimizle birlikte yapılacak bir çalışmayla ihtiyacımız olmayan ve bize yük olan anıları rahatlıkla “zihnimizin kara delikleri”ne gönderebiliriz. Bu çalışma da yine bir kas, bir yetenek gibidir. Bir süre çalıştıktan sonra, çok rahat uygulayacağınız sonuçlar elde edeceğiniz hâle gelecektir.
Sınırsız özelliklere sahip yetenek potansiyelleriyle geldiğimiz dünyada, yetişme şartları, çevre, kültür ve imkânlar çerçevesinde ha bire budanmış, kalıplara sokulmuş bonzai ağaçlarına benzetilerek yetiştirilmekteyiz (ne acı ki bizler de kendi çocuklarımıza aynısını yapmaktayız). Bugüne kadar böyle olmamız, sonsuza kadar böyle kalmamızı gerektirmez. Yanlışın, zararın neresinden vazgeçip değişirsek o kadar kârlı olacağızdır. Değişimler o kadar da zor ve uzun zaman isteyen şeyler değildir. İnsan yeter ki istesin ve zihnini kontrol edebilmeyi öğrensin. Değişim bir anda olan bir şeydir. İste yeter…
Özgür olmanın en bariz ifadesi; arzu ettiğin duyguları oluşturacak düşüncelere sahip olabilmendir.